Sayfalar

26 Ağustos 2017 Cumartesi

Ülke Puanımız #1

Öncelikle Şampiyonlar Ligi’nin önümüzdeki sezon uygulamaya konulacak olan yeni formatından bahsetmek istiyorum. Şu anki statüde en yüksek katsayılı 3 ülkenin 3 ekibi doğrudan katılırken 4., 5. ve 6. sıradaki ülkelerden 2 ekip doğrudan katılabiliyor. 7. ve 12. sıralar arasında bulunan ülkelerin ise sadece şampiyonları direkt olarak Şampiyonlar Ligi’ne dahil oluyor.

Bir sonraki sezondan itibaren başlayacak olan sistemde ise en iyi 4 ülkeden dörder, ardından gelen 2 ülkeden ikişer, sonraki dört ülkeden ise sadece birer takım katılabilecek. 

Ön eleme oynayarak bu büyük turnuvaya katılan takımlara da değinmemiz gerekirse, şu anki sistemde 5 ekip “Şampiyonlar” kısmından, 5 takım ise “Şampiyon olamayanlar” kısmından katılıyor. Gelecekteki sistemde ise 4 takım “Şampiyonlar” tarafından, 2 takım ise “Şampiyon olamayanlar” tarafından katılacak. Ülkemizde Şampiyonlar Ligi’ne katılmak için ön eleme oynayan takımımızın, “Şampiyon olamayanlar” kısmından katılacağını düşündüğümüzde işlerimizin daha zor olacağını net olarak söyleyebiliriz.


ÜLKE SIRALAMAMIZ
Ülkelerin kulüp bazında katsayılarının listesine baktığımızda, ülkemizin 30.500 puan ile 10. sırada olduğunu görüyoruz. Şampiyonlar Ligi’ne direkt olarak gitme hakkı kazanan son takımın 10. sıradaki ülkenin, yani bizim ülkemizin şampiyonu olduğunu gözler önünde bulundurduğumuzda, ne kadar sınırda olduğumuzu rahatça anlayabiliyoruz.


Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi’ne 2. turda veda ederek sezonu 0,500 puanla kapattı. Fenerbahçe ise Play-Off’ta elendi ve 1,500 puan toplamış oldu. Ülke katsayıları, tüm takımlarımızın aldığı puanların katılan tüm takımlarımızın sayısına bölünerek hesaplanıyor. Yani, bu sezon üç takımımızın toplayacağı puanlar, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin yaptığı sürprizler sebebiyle beşe bölünecek.


RAKİPLERİMİZİN DURUMU
Yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi, yakalamaya çalıştığımız iki ülkeden Belçika 37.000 puanda, Ukrayna’nın puanı ise 34.533. Altımızda olanlardan bize en yakın iki ülke ise 28.549 puana sahip olan Hollanda ile 25.725 puanlı Avusturya. Ülkemizin puanı ise 30.500. 

Teker teker ülkelerin temsilcilerine bakalım. Belçika ülkelerinden Club Brugge, Gent ve Oostende ön eleme turunda Avrupa’ya veda etti. Anderlecht Şampiyonlar Ligi’nde, Zulte Waregem ise Avrupa Ligi’nde yoluna devam edecek. İki ülkenin de grupları kolay değil, geçtiğimiz sezon topladıkları 12.500 puana ulaşmaları bir hayli zor, kendilerine yaklaşamamamız için hiçbir sebep yok.

Ukrayna ise büyük ölçüde problem olacak gibi duruyor. Oleksandria ve Olimpik Donetsk takımları, gruplara kalamadılar. Dynamo Kiev ve Zorya Luhansk ekipleri Avrupa Ligi gruplarında yer alacak. Shakhtar Donetsk ise Şampiyonlar Ligi F Grubu’nda bulunuyor. Üç takımla Avrupa sahnesinde bulunuyor olmaları onlar adına çok büyük avantaj, bir üst sıramızda bulunduklarını düşündüğümüzde temsilcilerimizin üstündeki yükün bir tık daha artmış olduğunu söyleyebiliriz.

Bir alt sıramızdaki ülke Hollanda. Ajax, PSV ve Utrecht’in sürpriz bir şekilde elenmesinin ardından Avrupa’da sadece iki takımla kaldılar: Feyenoord ve Vitesse. Feyenoord, Şampiyonlar Ligi’nde Manchester City, Napoli ve Shakhtar’dan oluşan F Grubu’nda yer alıyor. Ukrayna’nın en büyük rakiplerimizden biri olduğundan bahsetmiştim, bu sebepten dolayı Shakhtar – Feyenoord ikilisinin aynı grupta olması ülkemiz için büyük şans. 

Son olarak Avusturya’ya değinelim. Sturm Graz ve Altach, Avrupa’ya gruplara kalamadan veda etti. Salzburg ve Austria Wien ise UEFA Avrupa Ligi gruplarında boy gösterecek. Dezavantajları, Şampiyonlar Ligi’ne bir takım gönderememiş olmaları; avantajları, toplayacakları puanların beş yerine dörde bölünecek olması.


Kolay olmadığının farkındayım, fakat gün birlik olma günü. Beşiktaş’ın, Başakşehir’in ve Konyaspor’un alacağı puanlar ülkemize doğrudan olumlu ya da olumsuz olarak yansıyacak. Bu sezon temsilcilerimizin Avrupa’da alacağı olası kötü sonuçlar, ileriki dönemlerde Şampiyonlar Ligi’ne direkt olarak takım gönderemememize sebep olabilir. Söylemek istediğim, biz kimi desteklersek destekleyelim sonuç yine de bize dokunacak, karar yine de sizin…

15 Ağustos 2017 Salı

Süper (?) Lig Başladı!

Yaklaşık 60 günlük bir aranın ardından Spor Toto Süper Lig bu hafta sonunda oynanan karşılaşmalarla birlikte start aldı. Sezonun ilk maçında Başakşehir, Bursaspor’u 1-0 ile geçti, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor ilk haftayı kayıpsız tamamlarken Fenerbahçe deplasmanda Göztepe engeline takıldı. Ligin yeni ekiplerinden Yeni Malatya ilk maçında 3 puan aldı, Sivasspor ise deplasmanda Akhisar’a tek farkla yenildi. Heyecanı yüksek bir lig olduğu kabul, tüm bunlar oldu ama, hangi şartlarda… 

                                                
1) Seyirci Problemi
İlk haftada oynanan 9 karşılaşmanın üçü, ülkemizde uygulanan Passolig sistemine rağmen seyircisiz oynandı. Eğer Konyaspor da kendi evinde oynamış olsaydı bu sayı dörde çıkacaktı. Galatasaray – Kayserispor karşılaşmasını 31.394 biletli izleyici izlerken bu maçı, 31.152 seyirci ile Trabzonspor – Konyaspor mücadelesi takip etti. Bu iki karşılaşmadan sonra görebildiğimiz en büyük sayı maalesef ki 5472.
İlk hafta maçlarını 75.522 taraftar stadyumlardan izledi. Bu sayıyı şöyle izah edeyim, Premier League’de Pazar günü oynanan Manchester United – West Ham United karşılaşmasını Old Trafford’dan izleyen kişi sayısı 74.925. Yani oynadığımız 9 karşılaşma ile bir karşılaşmayı anca geçebilmişiz…

Şunu da ekleyeyim, Süper Lig’de bu hafta tribünlerimizin doluluk oranı %25. Premier Lig’de bu oran %88, Ligue 1’de %66, Portekiz Ligi’nde %52, Belçika Ligi’nde %65, Eredivisie’de %86…


2) Faul Sayılarının Aşırılığı
Futbolu izlemeyi sevmeyen bir ülke olarak aynı zamanda oynamayı da pek sevmiyoruz zannedersem. Bizim anlayışımız oynattırmamak, “kazanamıyorsan kaybetme” mottosunu sahaya yansıtmak. 

Yukarıdaki tabloda Süper Lig ve Premier Lig’in ilk haftalarında oynanan karşılaşmalarda yapılan faul sayılarını belirttim. Ülkemizde bir maçta ortalama 33 faul yapılırken İngiltere’de bu sayı 21,7. Bu uçurumda hem futbolcularımızın, hem teknik direktörlerimizin, hem de hakemlerimizin payı oldukça büyük. Bu konuya biraz olsun dikkat etmemiz gerekiyor, edelim ki ligimizin seyir zevki artsın. Daha güzel bir lig izleyelim.


3) Yabancı Tutkumuz
Mircea Lucescu’nun şu sözleriyle başlayalım bu kısma, "İzlediğim maçlarda 4 Türk oyuncu oynatan takım yok. Fenerbahçe ve Başakşehir de öyleydi. En fazla 3 Türk oynatılıyor. Ben sahada kimi izleyeceğim! Hangi bölgeye kimi alacağım? Bu durum Milli takım adına sıkıntı yaratabilir.”
 

Bu hafta oynanan 9 karşılaşmaya 198 farklı futbolcu ilk 11’de başladı. Bu 198 isimden 139’u yabancı uyruklu olurken sadece 59 Türk uyruklu futbolcu ilk 11’de forma şansı bulabildi. Bu 59 futbolcunun hepsinin de altyapısını Türkiye’de almadığını düşünürsek halimiz içler acısı…

Altyapı sorununa bağlamayı çalıştığımı not olarak ekleyeyim, yanlış anlaşılmasın. Yabancı sınırı konusunda hiçbir eleştirim yok...


4) Hakem Hataları
Hakem hataları yeni sezona da damgasını vurmaya devam ediyor. Göztepe – Fenerbahçe maçında Alper Potuk’un attığı goldeki ofsayt, Trabzonspor – Konyaspor maçında Pereira ve Fofana’nın atılmaması, yine aynı maçta Traore’nin ayağını kıran Durica’ya sarı kart gösterilmesi, Beşiktaş – Antalyaspor maçında verilen penaltı…

Neyse, bu konu hakkında daha fazla yazamayacağım…


5) Hava Durumları
Bu sezon anlam veremediğim bir şekilde erken açıldı Süper Lig. Çok büyük plansızlıkların içinde planlar yapıyor federasyonumuz. Sanıyorum ki İngiltere ve Fransa liglerine özenildi, ne oraların hava şartlarını göz önünde bulundurarak ne de liglerinin 38. haftada sona erdiğini düşünerek.

Havaların sıcaklığı nedeniyle 21.45’te başlayan maçlarımız var, taraftarların eve ulaşması gece ikiyi bulabiliyor. Fark ettiniz mi bilmiyorum fakat yazdığım tüm maddeler, 1. maddeye, yani seyirci sorunumuza sebep oluyor. 

Şunu da yazmadan geçmeyeyim, bir de U21 ligimiz var. Burada aynı şartlar altında maçlar 10.00, 16.00 ve 17.00 saatlerinde başlamış bu hafta. 


Çok büyük plansızlıkların içinde bir Süper Lig’imiz var, “Süper” dediysek lafta tabii. Daha geliştirilmesi gereken, planlanması gereken çok şeyi var bu Süper Lig’in. Kendisini seviyoruz ama daha iyisini hak etmiyor muyuz?

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Süper Kupa 2017 | Beşiktaş - Konyaspor


Genel olarak Beşiktaş odaklı bir blog tutuyorum, bugün biraz değişiklik olsun istedim. Kupanın sahibi Konyaspor’dan daha fazla bahsetmek, biraz olsun da organizasyon hakkında yazmak istedim. 

Her şeyden önce Konyaspor’u tebrik etmek gerekiyor. Riad Bajic, Jagos Vukovic ve Barry Douglas’ın toplam 8,5 milyon Euro kazandırarak takımdan ayrıldığı transfer döneminde sadece 550 bin Euro harcayarak karşılaşmaya çıkan Konya ekibi, oynadığı güzel futbolu kupa ile taçlandırdı. 

Aykut Kocaman’ın takımın başında olduğu dönemdeki az maliyete yapılan nitelikli oyuncu transferleriyle başarıya ulaşan, ancak defansif anlayışın hakim olması sebebiyle zaman zaman eleştirilere maruz kalan Konyaspor’u, sanıyorum ki bu sezon Mustafa Reşit Akçay yönetiminde izleyene keyif veren bir oyun yapısıyla sahada göreceğiz.

Biraz da kişi bazındaki Konyaspor’a değinmem gerekiyor. Ferhat Öztorun, Quaresma karşısında başarılı bir sınav verirken Ali Turan-Moke ikilisi ise Konyaspor taraftarlarını biraz olsun tedirgin etti.  90. dakikada kazanılan penaltıda sorumluluk alıp topun başına geçen isim ise maçın genelinde iyi bir performans sergileyen başarılı sağ bek Skubic’ti. Kaleci Serkan ise maç boyunca kalesinde güven verirken son dakikalarda yaptığı kurtarışla galibiyetin başrollerinden birini oynadı. 

Levski Sofia’dan transfer edilen Mehdi Bourabia ilk maçında Ali Çamdalı ile birlikte iyi bir görüntü verirken geçtiğimiz sezonun devre arasında transfer edilen sol kanat oyuncusu Fofana da gösterdiği performansla göz doldurdu. Traore güzel oyununu bir golle süslerken Ömer Ali
ise beklediğim performansın altında kaldı.

Maç sonu röportajlarında da “temiz kalple çalışmak” sözleriyle özetledi kupayı Mustafa Reşit Akçay. Bir kez daha tebrikler…

Ancak ve ancak…

Eskişehir’de Skubic’in kullandığı son penaltıyla gelen Türkiye Kupası sevincinde yaşanan saha olaylarına herhangi bir ses çıkarılmaması, bugüne adeta davetiye çıkartmış oldu. 

Bu sefer Samsun’da, 90+1’de, yine Skubic’in ayağından gelen penaltı golüyle Konyaspor kupaya uzanırken yeşil-beyazlılar da saha içerisinde oluşturdukları çirkin görüntüyle hem güvenlik zafiyetini gözler önüne serdi, hem de “nasıl galibiyet kutlanmamalı” konulu bir ders verdiler.

Sahaya atılan bıçağı da göz ardı etmemeliyiz, öyle ki maç öncesinde organizasyon hakkında sitemlerde bulunan Çağdaş Sevinç şu paylaşımı yapmıştı: “…Şimdi X-Ray cihazlarını kaldırdılar, girişler biraz hızlandı. Bu sefer de aramadan aldılar içeri.”

Sahanın içerisindeki bıçak görüntüsünü bir yana bırakalım, oyun alanı içerisine bu bıçağı fırlatanlar, maç sonunda futbolcular daha içerideyken çıkmadan sahaya girdiler… Bu konu hakkında ne yazıp çizsek eksik kalacak sanırım…

Bir de pankart meselesi var. 4 gün önce Medipol Başakşehir’in Şampiyonlar Ligi karşılaşmasında açılan cumhurbaşkanı pankartı örneği varken, bugün stada sokulmak istenen Mustafa Kemal Atatürk pankartına “gerekli izinlerin alınmaması” sebebiyle izin verilmedi. Söyler misiniz, Mustafa Kemal Atatürk pankartını stada sokmak için ne tür bir izne gerek var? Bıçağın, meşalenin rahatça girebildiği bir alanda izin vermemeniz gereken şey YAŞA MUSTAFA KEMAL PAŞA YAŞA pankartı mıdır?