Öncelikle İbrahim Dağaşan kimdir, kısaca bahsedebilir misiniz ?
1984 doğumluyum. Ailemle birlike 17 sene boyunca Fransa’da
yaşadım.17 yaşımdan sonra 2 tane seçeneğim vardı. Ya okula orada devam etmek ya
da futbolda bir şeyler denemek. Bende ikinci seçeneği kullandım ve buralara
geldim. Sonra İnegölspor ile başlayan bir futbol maceram oldu ve hala devam
ediyor.
Futbolda olan ilginiz
ne zaman başladı ve bu dönemde destekçileriniz kimlerdi ?
Ufak yaşlarda başladım futbola, tabii babamın bu konuda rolü
çok büyük çünkü o sürekli yanımda olup bize destek veren isimdi. Yurtdışında
yaşadığım için okuldan çıktıktan sonra antrenmanlara katılıp yurtdışındaki
sahalarla, yerelliğiyle, disipliniyle orada birçok şey öğrendim ve bu benim
için büyük bir avantaj oldu. Yaklaşık 26 yıldır bir topun arkasında koşmaya
devam ediyorum.
17 yaşına kadar
Fransa’da olduğunuzu söylemiştiniz. Hem Fransa’nın hem de Türkiye’nin
şartlarını çok yakından biliyorsunuz altyapılar, hakkında aramızdaki farklardan
bahsedebilir misiniz ?
Aramızdaki en belirgin fark sistem. Açıkçası orda sistem çok
eskiden itibaren kurulmuş, oyuncuların en ufak yaşlardaki organizasyonları bile
haftalar önce belli iken kendi bünyelerinde ve diğer kulüplerle ilgili olan
bağlantıların mesela turnuva hazırlığı 1-2 hafta önce değil de yaklaşık 6-7 ay
önce planlandığı bir sistem var. İmkanlara bakılırsa 7 yaşındaki çocukları bile
halı sahaya sokmadan çim sahalarda başlayıp altyapıdaki hocalarıyla beraber bu
konulara çok önem veren bir ülke Fransa.
Ön libero mevkiinde
oynadığınızı biliyoruz. Kendinizi nasıl bir orta saha futbolcusu olarak
nitelendiriyorsunuz ?
Aslında 13-14 yaşlarında ofansif orta saha olarak
oynuyordum. Daha sonra fizik gücümün farkına vararak ön libero mevkiinde oynamaya
başladım. Fizik kalitemin farkındaydım, çok patlayıcı, adam geçen bir oyuncu
değildim sadece futbolu çok sevdiğim için çok maç izlediğim için futbolun
temellerini biliyordum. Bu bilgim bana futbol hayatım boyunca çok yardımcı
oldu. Ben kendimle ilgili her zaman öz eleştiri yapabiliyorum, çok yetenekli
çok klas bir oyuncu hiçbir zaman olmadım ama verilen görevi en iyi şekilde
yerine getirmek içinde sonuna kadar mücadele ettim. Bu da bana bir şeyler
kazandırdı.
Sivasspor’da
oynadığınız döneme dönmek istiyoruz. 2008-2009 sezonunda çok büyük bir başarı
yakalayıp ligi ikinci bitirdiniz. Bu dönemden biraz bahsedebilir misiniz ?
2008-2009 dönemi benim Sivasspor’dan Bursaspor’a geçiş
dönemim. Orda Bülent Uygun benim için çok önemli bir pozisyondaydı çünkü beni
Bursaspor’da biraz kaybolmuşken bana tekrardan bir can vermiş oldu. Sivasspor’un
şampiyonluğu kaçırdığı senede bizim açıkçası oyun kalitemiz, oyun bilgimiz üst
seviyedeydi. Bunun sebebi bizim aşırı yetenekli, aşırı kabiliyetli bir adamımız
yoktu ama herkes kendi bölgesinde işinin en iyisini yapmaya çalışıyordu ve açıkçası
bu bizim için bir ödül gibiydi çünkü çok güzel bir sezon geçirdik ve
Şampiyonlar Ligi’nde oynama şansı bulduk. O senede benim için aynıydı, şuanki
hangi meziyetlerim varsa o sene de aynıydı ama bu bir takım oyunu olduğu için
benim aynı kabiliyette olmam ve arkadaşlarımın bana yardımcı olmasıyla o
günlerde daha çok gündem olduk.
Bu sezon Kemerspor
2003’te forma giyiyorsunuz ve bu takım Antalyaspor’un pilot takımı olarak düşük
bir yaş ortalamasıyla oynuyor. Sizin de gözleminiz doğrultusunda bundan sonraki
senelerde bu takımdan ismini duyabileceğimiz futbolcular var mı?
Antalyaspor ile aramda özel bir bağ var çünkü 100 maçın
üzerinde Antalyaspor’da forma giymişim ve en uzun kaldığım dönem burdaydı.
Burayı ailem gibi görüyorum, kendi kulübüm gibi görüyorum ve Kemerspor ile
Antalyaspor’un pilot takımı durumu var. Bizde Kemerspor’un kendi bünyesinde
bulundurduğu oyuncular ve Antalyaspor’dan gelen U21 oyuncuları ile ligde çok
güzle bir takım kurduk ve ben de bu takımda o çocuklara abilik yapıyorum. Hem
saha içinde hem saha dışında futbolun püf noktalarıyla ilgili bilgiler
paylaşıyoruz. Bu takımda gerçekten yetenekli oyuncular var, yaş ortalamamız
20-21 arasında. Altyapısı Fransa olan Deniz (Ataç) kardeşim var, ön bölgede
oynuyor, çok iyi başladı. Can var, Lokman var bu saydığım isimler benim futbol
görüşüme göre bir sonraki zamanlarda iş yapabilecek oyuncular diye düşünüyorum.
Her futbolcunun
benzemek istediği kişiler,örnek aldığı isimler vardır.Sizin idolünüz kimdi ?
Steven Gerrard diyebilirim. Tabii ki futbol kalitemiz çok
farklı o çok üst seviyede bir oyuncuydu. Onun agresif oyunu, kaptanlık
kabiliyeti ve saha içindeki diyalogları bana en çok benzeyen noktalardı ama
dediğim gibi o çok üst seviyede bir oyuncu ve onu her zaman örnek almışımdır.
Peki karşı karşıya
veya yan yana oynamak istediğin ve oynayamadığın bir oyuncu var mı ?
Karşılıklı oynadığım bir Alex mesela, hep şunu hayal ediyordum
Sivasspor döneminde 2009 senesinde Fenerbahçe’ye gitme durumum vardı. Hep şunu
düşünmüştüm, Fenerbahçe’ye gidebilsem de orta sahadan Alex’e yerden ayak içi
çok sert bir pas atıp onunla birlikte yan yana oynayıp onun gururunu yaşamak
isterdim. Ama kısmet olmadı. Alex açıkçası Türkiye’ye renk katmış insanlığıyla,
kültürüyle her anlamda çok büyük bir örnektir futbolcular için, bende Alex
diyebilirim bunun için.
Bizim “tek kelime”
diye bir bölümümüz var. Çalıştığınız hocalardan birkaç tanesini sayacağız,
bunları bize kısaca tanımlayabilir misiniz?
Nafi Bilaloğlu →
Örnek insan
Cüneyt Dumlupınar →
Küçük adam
Yılmaz Vural →
Deli
Bülent Uygun →
Öz abi
Mehmet Özdilek →
Bana en çok güvenen
Tolunay Kafkas →
Rahatsız
Samet Aybaba → Sevimli yüz
Nejat Biyediç →
İmparator
Şimdi biraz daha saha
dışındaki İbrahim Dağaşan’ı sormak istiyoruz. Futbol dışında ne gibi aktiviteleriniz
var, nelerle ilgilenirsiniz ?
Futbolun dışında genellikle fotoğrafçılık ile uğraşıyorum. Bu
gerçekten bize saha dışında çok şey katıyor. Yani doğaya, yeşile, maviye, güneşe
, gün batımına ,dağlara bakış açımı değiştirdi ve gerçekten hayata bakış açımız
yaratılan her şeyin çok değerli olduğunu gösterdi. Bunun dışında günlerim çok
klasik.
Bu soruya bağlı
olarak futbolcu olamasaydınız hangi mesleği yapmak isterdiniz ?
Çok kabiliyetli bir adam değilim ama fotoğrafla geç tanıştım,
erken tanışsaydım fotoğrafçılık ile ilgili bir şey düşünebilirdim.
Futbolu bıraktıktan
sonra futbolun içinde kalacak mısınız, yoksa daha farklı şeylere yönelmeyi
düşünüyor musunuz ?
Fransızca ve İngilizce dillerine sahip olduğum için açıkçası
kendimi futbolun içinde şanslı görüyorum çünkü bu Fransızca ve İngilizce ile
birlikte çok güzel şeyler yapabileceğimin farkındayım. İnsanı, iletişimi,
samimiyeti seven bir adamım ama hoca olmayı düşünmüyorum çünkü hoca olmak bu
devirde çok akıllı bir iş değil. Çok adaletli bir sistemin olduğunu
düşünmüyorum o yüzden belki futbolun içinde gençlerle ya da A takımla sportif
direktörlük gibi bir görev düşünüyorum.
Biraz daha güncel
konulara değinmek istiyoruz. Euro 2016’da aldığımız kötü sonuçlar ve elemelerde
aldığımız kötü sonuçlar milli takım açısından iç açıcı değildi. Milli takımımız
hakkında neler söyleyebilirsiniz, neden bu duruma düştük?
Milli takım hakkında şunu söyleyebilirim sistem çok
önemlidir, yani bugün Başakşehir çok konuşuluyorsa Abdullah hoca orada en uzun
çalışan hoca olduğu için bir sistem oturdu ve orda tıkır tıkır işliyor. Ama maalesef
milli takımda başarısızlığa tahammül yok. Günlük başarının peşindeyiz ve
sistemi günlük başarıya göre endekslemiş durumdayız. Ben şuna inanıyorum eğer
uzun vadeli projeler yapılırsa bu her zaman bize katkı sağlar ve başarı
getirir. Yılmaz Özdil’in dediği gibi Sir Alex Ferguson, “Sir” unvanını
alabilmek için kaç tane kupa almış onu araştırdığınız zaman anlıyorsunuz. Yani
adam yıllarını vermiş ve “Sir” unvanını öyle almış. Ama bizim ülkemizde bir
hoca bir kupa alıyor ve Yılmaz Özdil’in dediği gibi “imparator” lakabını
alıyor, ben buna karşıyım. Bugünün futbolcuları da öyle, iki tane çalım attığı
ya da on tane gol attığı zaman kral oluyor ama bir gün kötü oynadığı zaman
yerin dibine sokuluyor işte bunları yapmamak lazım. Gerçekten biri çok
yetenekli, çok başarılı ise sonuna kadar gurur duyulmalı örneğin Arda Turan. Bence
Türkiye’nin şu an gururu, ne kadar kendi hayatında kendini ilgilendiren şeyler
yaşasa da o bizim her zaman gururumuz ve devam etmektedir çünkü bizi Barcelona
da temsil eden kişi. Günlük başarıdan ziyade uzun vadede bizi mutlu eden
şeylere bakmak lazım.
Yine güncel konulara
bağlı olarak son dönemlerdeki bu yabancı kuralı tartışması çok yoğun bir
şekilde yapılıyor sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Benim fikrim şu, şuan benim takımımda 31 kişiyiz beş – altı
tanesi daha çok genç, 15 – 16 yaşında; diğerleri 19-20 yaşında bu çocukların
hepsiyle ben her gün konuşuyorum ve şunu anlatıyorum. Bu Allah vergisi bir
yetenek ve bir kabiliyettir, siz ne kadar çalışırsanız o kadar ekmeğinizi bu
işten kazanabilirsiniz. Futbolun dünü yoktur, yarını çok önemlidir. Bu yabancı
kuralıyla beraber açıkçası onların şansı da biraz zorlaştı. Yabancı kuralı çok
değerli ise bu gençlere yönelikte kurallar koyulmalı. Mesela 14 tane yabancıya
serbest veriyorsanız en az dört tane altyapıdan oyuncuya kadroda bulundurma
şartı koymalısınız, iki tanesi sahada olmalı gibi kurallarda yanına getirin ki
paralel bir başarı getirsin sonucunda. Ben yabancı kuralına karşı değilim, çok
yetenekli adamlar yine gelsin ama bunu yanına o zaman Türk futbolcusunu değerli
kılacak şeyler yapılmalı. Mesela altyapıdan çıkacak oyunculara da yer edinilsin
kadrolarda.
Son olarak ülke
futbolunun şartlarını çok yakından bilen tecrübeli bir isimsiniz. Genç
oyunculara tavsiyeleriniz önerileriniz nelerdir ?
Futbolculuktan önce yani futbol bir kabiliyet işidir. Allah’ın
verdiği yeteneği ne kadar iyi kullanırsanız hayatınız boyunca genç yaşlarda
güzel yaşayıp ailenizle, sevdiklerinizle mutlu, huzurlu maddi, manevi her zaman
onurlu, gururlu bir hayatınız olur. Ama bunun dışında söyleyebileceğim tek bir
şey var: ne olursa olsun iyi bir birey olmaktan geçiyor her şey. Sonuçta
ahlaklı, karakterli , ailesine saygı gösteren, toplumda yeri olan büyüğüne
saygıda küçüğüne sevgide kusur etmeyen bir birey olmak ondan sonra futbol bir
meslektir. Ama bu mesleğin içine girdikten sonra en önemli şey Allah’ın size
verdiği yetenekleri doğru zamanda doğru yerde gösterebilmektir.